.

.
.

28 Şubat 2016 Pazar

Bedia Akarsu’nun Ardından (Mustafa Özcan, 28 Şubat 2016)


Bedia Akarsu’nun Ardından

Sonradan medya üzerinden haberdar olaraktan vefatını bu şekilde öğrenebildiğimden cenazesine katılamadığım için çok müteessir olduğum değerli duayen felsefeci Bedia Akarsu 95’nci yaşını doldurduktan bir ay kadar sonra 25 Şubat 2016 Perşembe günü yaşama gözlerini yumdu. 
Bu çok değerli bilge insanı yitirmiş olmaktan herhalde tüm felsefe dünyası ve bilgi sever aydınlar ve entelektüeller camiası derinden üzülmüş olmalıdır. 
Yazdığı kitaplarının önemli bölümünü yıllar öncesinden okumuş olmaktan dolayı elde ettiğim keyifli görüş ve bilginin yanı sıra on yıl kadar önce tesadüfen olan bir karşılamamızda felsefeyi konu yaparak bu alanı genel ırası ile ele alıp yaptığımız sohbetimizi hala hep içten anımsarım.
Cumhuriyet’e omuz veren 1933 Üniversite Reformu’nu başlatan Almanya’dan sürgün edilmiş musevi hocalar ile ortaya çıkan yüksek öğretimdeki eğitsel sekülerleşme sırasında yetişmiş olan ilk akademik kuşağın felsefe alanındaki son temsilcisi olması yönüyle Akarsu bir çığırın da kapanışını simgelemektedir. 
Bu dönem ve sonrasında Bedia AkarsuAlman hocalı akademik kariyerinde dile ve  Kant ahlâkına yönelerek Reform’dan sonra Türkiye’nin yüksek öğretim ortamına egemen olan Alman felsefesinin temel taşı Kant ve ahlakı ile dil konusunu öne çıkarmıştır. Böylece Akarsu,Takıyettin Mengüşoğlu’nun Mermi Uygur ile birlikte temsil ettiği fenomenoloji-antropopolojizm-hümanizm üçlüsüne dayalı felsefe geleneğinden sonra dil-kültür-ahlak üçlüsüne dayalı felsefe geleneğini Macit Gökberg’in de temsiliyeti ile başlatmış kişidir. 
Türk akademik felsefesi’nin yönlerini ortaya koyan bu iki geleneksel yapıdan birinin oluşturulmasının altında herhalde O’nun tükenmek bilmez çalışkanlığı vardır sanıyorum. Ayrıca uzun yaşamasının sırrı da bu olmalıdır. 
Öte yandan, taviz vermez dürüstlüğünün ise Ülkemizde az bulunan adalet duygusunun pek çok aydın insanda yeşererek gelişmesine yol açmış olması da olasıdır ve de önemli bir kazanımdır diye düşünüyorum.
 Bu kısa yazının kapsamı dolayısı ile ele almaktan “sarf-ı nazar” ettiğim okuduğum pek çok değerli kitabından ayrı olarak Türkçenin felsefe dili haline dönüşmesinde yaptığı katkılarının en görünür belgesi olan Felsefe Terimleri Sözlüğü yapıtını sadece adı bağlamında da olsa zikretmeden geçmek istemiyorum. 
Adı giderekten daha çok anımsanacak olan bir “holistik düşünür olarak Türk felsefe tarihinde yeri hiç bir zaman doldurulamayacak olacağı kanısını burada yeri gelmişken paylaşmak isterim.
Mustafa Özcan (28 Şubat 2016)


22 Şubat 2016 Pazartesi

İki ünlü yazarın ardından (Doğan Hızlan - Hürriyet Gazetesi, 21 Şubat 2016)



Son 40 yıllık dünya entelektüel geçmişinin en önemli simalarından olan Umberto Eco üstadın ölümü ile ilgili olarak Doğan Hızlan'ın 21 Şubat 2016 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısını aşağıda bulabilirsiniz. 



İki ünlü yazarın ardından


İKİ çok bilinen, çok okunan yazarı art arda kaybettik.
Biri Umberto Eco (1932-2016), diğeri de Harper Lee (1926-2016).

Eco, yetkin bir bilim adamı, seçkin bir düşünür, usta bir yazardı. Birçok eseri dilimize çevrildi, farklı zamanlarda Türkiye’yi de ziyaret etti.

Dünyaca ününü “Gülün Adı” romanıyla sağladı. Sinemaya da aktarılınca, kitlelerin okuduğu bir yazar oldu. Hiç kuşkusuz o kitabın ardındaki bilgi, birikim, tarih bilinci olmasaydı, bu roman derinlemesine okurun ilgisini çekmezdi.

Roman yayımlanıncaya kadar adı üniversite çevreleri dışında bilinmiyordu.

“Gülün Adı” 43 yabancı dile çevrildi.

14 milyondan fazla satıldı.

Farklı zamanlarda verdiği söyleşilerde önemli bir ipucu sunuyordu bize, bir akademisyen olarak, ortaçağa dair bildiklerini romanlarının içine yedirerek yazdı.

Bütün yazdıklarında felsefi, entelektüel, tarihsel izler dikkatli bir okurun farkına vardığı izdüşümlerdi. İspanya’da aldığı ödülün gerekçesinde, “Çağdaş düşüncenin içine klasiği yerleştirdiği için” deniyordu.

‘Foucault Sarkacı’nda da okurlar, edebiyat eşliğinde bir bilginin izini sürüyorlardı.

Başarısının sırlarından biri de popüler olanla entelektüel kültür arasında köprü kurmasıydı.

Birçok İtalyan gazetesinde yazdı, çocuk kitaplarına da emek verdi.

Denemelerinde Irak, Afganistan savaşından anti-Semitizm’e kadar birçok konuyu işledi.

Çağın en üretken ve gerçek entelektüellerindendi. Bakış açısı her okuyana yeni ufuklar açardı.

İtalyanların az okuduğundan yakınmıştı. Eco’ya göre bazı yayıncılar ve gazeteciler, halkın basit şeyler istediklerine inanma yanılgısı içindeydiler. Çok doğru! O çağını iyi okuyabilen bir entelektüeldi ve diğer taraftan okur/okuma, yazar/okur ilişkileri konusundaki yazılarında, okurun her zaman yazardan yenilikler beklediğini belirtmişti.
Bir yazarı tanımak için, bütün yapıtlarını okuma gereğini yinelemeliyim.

Kütüphanenizin Umberto Eco köşesinin eksikliklerini giderin, yeniden okuyun.

Romanlarını yeniden okuyun, tarih bir romanda nasıl kullanılır yeniden düşünün. Diğer taraftan Güzelliğin Tarihi, Çirkinliğin Tarihi kitaplarını okuyun, sanat tarihinin güncelle nasıl iç içe olabileceğini görün. Editörlüğünü yaptığı ortaçağ kitaplarını asla ihmal etmeyin. Çağın bilmediğimiz yönlerini gözler önüne seriyor.


TEK KİTAP-YILLARCA SÜREN ÜN



TÜRK okuru, tıpkı dünyanın diğer ülkeleri gibi Harper Lee’yi, “Bülbülü Öldürmek” (To Kill a Mockingbird) kitabıyla tanıdı.

Türkiye’de de en çok satan kitaplar arasında yer aldı. Eleştirmenler kitap için, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının büyük klasiklerinden biri diyorlar.

Irkçılığın doğurduğu adaletsizliği işliyordu kitabında. Çocukken yaşadıklarının izi bu romanı yazmasına neden oldu. Cesur avukat da romanın sevilen karakterlerindendi.

Roman 30 milyon satıldı. Sinemaya uyarlandı ve üç Oscar ödülü kazandı.

Başkan George W. Bush, yıllar sonra onu ödüllendirdi.

Uzun sürmüş bir sessizlikti Harper Lee’nin yazın hayatı. “Bülbülü Öldürmek”ten sonra roman yazmadı. Kütüphane kayıtlarına göre Kutsal Kitap’tan sonra en çok okunan kitap unvanını taşıyordu. Birçok kütüphane onun en çok okunan yazar olduğunu açıkladı.

O büyük sessizlik geçen sene sona ermişti. Yazarın “Bülbülü Öldürmek”in aslı olduğu söylenen kitabı “Tespih Ağacının Gölgesinde” tüm dünyada ve Türkiye’de Harper Lee’nin yeniden sıra dışı bir etki yaratmasını sağladı.


* * *

ÖLÜMLER yeniden okumalara götürüyor bizi. İki yazar da eserlerinde yaşayacak...

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/dogan-hizlan_4/iki-unlu-yazarin-ardindan_40058080